30 Aralık 2011 Cuma

Sherlock Holmes:A Game of Shadows(2011)

                                           
Sherlock Holmes bir çok açıdan iyi bir film. Esaslı karakterleriyle, başarılı yönetimiyle, alengirli senaryosuyla ve zekice kurgulanmış dövüş sahneleriyle de yılın en fiyakalı filmlerinden birisi olduğu kesin.
  Guy Ritchie'nin devamlı takipçileri bilirler, yönetmen diyaloğa dayalı, akıcı filmler çekmeyi sever. İlk filmi ''Lock, Stock and Two smoking Barrels'' ve ardından gelen ''Snatch'' ile, belli bir sinema dili oluşturdu. O dönemlerde stili, Amerikan Quentin Tarantino'ya benzetiliyordu.Ancak arada belli bir fark olduğu çok açık: Her ikisi de fiyakalı diyaloglara dayalı filmler çekmeyi seviyor, ancak Tarantino filmlerinde bu diyaloglar 15-20 dakikayı bulurken, Guy Ritchie filmlerinin akıcı yapısı sebebiyle diyaloglara bu kadar süre vermeyi uygun bulmuyor. Nitekim Snatch'in de, Lock Stock and two Smoking Barrels'ında, Sherlock Holmes'ün de aşırı derecede akıcı olduğu, izleyen herkesin malumu.
  Konuya dönecek olursak, Guy Ritchie bu başarılı filmlerinin ardından eşi Madonna hatırına çektiği ''Swept Away'' ile kariyerinde büyük bir düşüş yaşadı. Gerçekten kötü bir filmdi ve eleştirmenler de filmi yerden yere vurdu. Sonrasında gelen ''Revolver'' ve ''RockNRolla'' ile kariyerinde belli bir ivme yakaladı ve karizmasını düzeltti. Ancak onun esas çıkış filmi, ''Sherlock Holmes'' oldu.
                                        
   2009 tarihli Sherlock Holmes ile, Guy Ritchie kariyerinde büyük bir çıkış yakaladı ve eski parıltılı günlerine döndü. Sherlock Holmes, her açıdan tam Guy Ritchie'lik bir eserdi: Nev-i şahsına münhasır bir karakter vardı ve bu karakter çözülmesi en zor ve imkansız gizleri çözen bir danışma dedektifiydi! Bu yapı, Guy Ritchie'nin filmlerindeki karışık ve gizemli yapıyla birebir örtüşüyordu. Senaryoda da büyük etkisi bulunan Guy Ritchie, müthiş oyunculuk performanslarıyla(Robert Downey Jr. ve -özellikle- Jude Law'un hakkını teslim etmek gerek.) alnının akıyla bu projeyi tamamladı. Kariyerindeki çıkışı sürdürmek isteyen Guy Ritchie'nin, devam  filmini çekebilmek için bir sürü projesini de ertelediğini belirtelim.
    Film, Holmes'un hayatında gerçekten bağlandığı tek kadın olan belalısı Irene Adler'ı takibiyle başlıyor. Adler'a bu denli yaklaşması, pek de iyi sonuçlanmıyor tabii! Ancak başına gelen belaları defeden Holmes, Adler'ın biriyle görüşmek üzere katıldığı bir müzayedeye gizlice sızıyor ve bir patlamayı engelliyor. Son yıllarda, Avrupa bombalı saldırı haberleriyle çalkalanmakta. Gazeteler bunun, devletlerin işi olduğunu iddia ediyor ancak Holmes'un farklı bir görüşü var:Bunların arkasında birilerinin olduğu ve bu patlamaların planlı gerçekleştiği. Yaptığı araştırma ve takipler sonucunda, bu kişiyi de buluyor:Holmes'un romanlardaki baş belalısı, Profesör James Moriarty! Holmes, Moriarty'nin büyük bir komplo yapacağını biliyor ve bunu engellemek için yola çıkıyor. Ancak yanına, eski ortağı, Watson'u da alıyor. Ve böylece Holmes ile Watson, son bir maceraya girmiş oluyorlar.
   Holmes ile Watson'un yolculuk sırasında başlarına gelenler, kesinlikle izlemeye değer. Holmes'un kadın kılığına girmesi, at fobisi, içkiye karşı dayanıksızlığı gibi detaylar filme keyif katan unsurlar. Watson'un evlenmesine rağmen eski maceralarını özlemesi, derinden derine Holmes'e karşı büyük bir sevgi beslemesi gibi durumlara da filmde değinilmiş.  Holmes'un ağabeyi Mycroft'un anadan üryan şekilde evde dolaşırken Bayan Watson'la karşılaştığı sahne ise, gerçekten müthişti. Ayrıca değinmeden geçemeyeceğim, Mycroft Holmes, filme gerçekten bir lezzet katmış. Ayrıca kitaplarda okurken tam aklımda canlandırdığım aktörün kendisine hayat vermiş olması da beni sevindiren şeylerden birisi oldu. Stephen Fry, yılların deneyimiyle gerçekten temiz bir oyunculuk sergiliyor.
  Can, canan olan Rachel McAdams'ın, filmin başında adeta harcanmasına ise çok sinirlendiğimi belirtmeliyim. Onun yerine öyküye dahil olan falcı kadın rolündeki Naomi Rapace, her ne kadar iyi bir oyunculuk sergilese de, ne güzellik, ne de oyunculuk anlamında Rachel McAdams'ın yerini dolduramıyor. İkinci filmin, ilk filmden aşağı kalır olduğu tek yanı da bu zaten: Güçlü bir kadın karakter bulunduramaması... Filmin Kötü Adam'ı Profesör James Moriarty rolünde Jared Harris'te başarılı bir oyunculuk sergiliyor. İlk filmde, Lord Blackwood rolüyle iyi bir oyunculuk sergileyen Mark Strong'un üstünde bir performans gösteren Jared Harris, bakışlarıyla ''Ben Kötü Adamım.'' diye haykırıyor adeta...
   Filmin Finalinden ise etkilendiğimi söyleyebilirim. Holmes ve Moriarty'nin karşılıklı ''beyin fırtınaları''nın ardından Holmes'un verdiği karar, salonda büyük hayret nidalarıyla karşılaştı. Ben eseri okuduğum için, neler olacağını biliyordum ancak düşünce anlarını gerçekten çok beğendim.
   Toparlayacak olursak, Sherlock Holmes, senenin başarılı Blockbusterlarından. Ayrıca Robert Downey Jr. ve Jude Law'ın başarılı oyunculukları da takdir edilesi.Hele hele  Downey Jr.'ın beş dakikalık ''Joker'' performansı müthişti. Warner Brothers'a selam çakmış ve devam filmlerinde oynayabileceğini göstermiş oldu. Oynarsa da çok iyi olur, çok güzel iyi olur.
 İlk filmini kesinlikle geçtiğini söyleyebilirim. Halen vizyondayken, gidip sinemada izlemenizi tavsiye ederim.
    8/10

25 Aralık 2011 Pazar

3,2,1...Kayıt!


 Merhaba.İlk Blogumun ilk gönderisini yapıyor olmanın heyecanı içerisindeyim. Bugüne kadar ''Blog''lamamamın sebebi, filmlerle hep kişisel bağlar kurmam ve çoğu filme tarafsız gözle yaklaşamıyor olmamdı.Eleştirinin temel niteliği olan tarafsız olma, bende olmadığı için, hep düşündüğüm Blog açma fikrinden her zaman uzak kalmışımdır. Ayrıca her zaman, yeteri kadar eğitim ve sinema konusunda yüksek miktarda deneyim elde etmeden blog işine girmemen gerektiğini düşündüm. Ancak, artık bu konularda belli bir olgunluğa eriştiğim fikrine vardığım an, ''Bloglama'' zamanımın da geldiğini düşündüm ve bu blogu ''kurdum.''
    Dost çerçevede, kimseyle zıtlaşmadan, farklı fikirlerle yakınlık kurarak bir sohbet ortamında filmler hakkında yazmak düsturuyla açtığım bu blogumun, sizlere ve bana faydalı olmasını ve uzun soluklu olmasını temenni ediyor, Blog alemine ''start'' veriyorum. Hayde Bre!..